Almanya Günlükleri-11
- Elif Leyal
- 2 Ağu 2022
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Ağu 2022
Sevgili okuyucular, bir gün gecikmeli olarak Almanya Günlükleri-11'i nazarınıza sunuyorum. Bu yazının farklı olmasını istedim, farklı bir tecrübe aktarmak istedim. Bu farklılığa ulaşmak da haliyle zaman alıyor (nasıl bahane ama). Yoldaş Zehra ile bir söyleşi yaptık. İkimiz için de gayet keyifli oldu. Dilerim sizin için de okuması keyifli olur.

Elif Leyal: Zehra Hanım hoş geldiniz. Ünlü bir simasınız ama yine de sizi bir tanıyalım.
Ayşe Zehra: Ben Ayşe Zehra. 18 yaşındayım. İstanbul Erkek Lisesi'nde 12. sınıfa geçtim.
EL: Teşekkür ederiz. Almanya Günlükleri’nin konuğu olarak bugün burada bulunuyorsunuz. Sizinle sohbetimize seyahat kavramı üzerinden başlamak istiyorum. Seyahat sizin için ne demek? Sevdiğiniz yönleri, sevmediğiniz yönleri nelerdir?
AZ:Seyahat benim için, ait olduğum yerden uzaklaşıp bambaşka yerlere gitmek, oraları görmek ve gezmek demek. Yeni kültürler, yeni insanlar, yeni kişiler tanımak demek. Bunlar seyahatin sevdiğim yanları diyebilirim. Sevmediğim şeyler de var elbette. Alışık olduğumuz, bir noktada en rahat olduğumuz yerden, evimizden çıkıp bilinmeyene gelmek. “Acaba akşam nerede kalacağız, ne yemek yiyeceğiz? Bugün şunu yapabilecek miyiz? Altından kalkabilecek miyiz?” diye düşünmek sürekli seyahatin stresli tarafı.
EL: Şimdi biraz Almanya üzerine konuşalım istiyorum. Bu, sizin Almanya'ya ilk gelişiniz değil, daha önce de gelmiştiniz. Peki Almanya'ya gelmeden önce bu ülke hakkında ne düşünüyordunuz?
AZ:Almanya'ya gelmeden önce Almanların çok düzenli, çok disiplinli, çok kuralcı insanlar olduklarını biliyordum. Bu yüzden çok düzenli bir şehir görmeyi bekliyordum. Her şeyin yerli yerinde olduğu, her şeyin tam vaktinde çalıştığı, hiçbir sorun yaşanmadığı bir ülke bekliyordum. Öyle de oldu.
EL: Peki şimdi geldiğinizde ne düşünüyorsunuz Almanya hakkında?
AZ: Daha önce daha küçük bir şehire, Paderborn’a gitmiştim ve oradaki hayatı çok sakin bulmuştum. Orada çok fazla toplu taşıma yok. Sadece otobüslerle ulaşım var. Daha çok bisikletlerle. Herkes bisikletle ulaşımını sağlıyor. 7'sinden 70'ine herkes. Ama Frankfurt gerçekten çok büyük bir şehir, çok kalabalık bir şehir. Frankfurt’ta bir sürü toplu taşıma aracı var ve bunlarda özellikle zaman konusunda sorunlar yaşandığını da gördük. Ufak tefek de olsa sorunlar yaşanıyor her yerde.
EL: Teşekkür ederiz. Peki şimdiye kadar Almanya'daki en büyük maceranızı anlatır mısınız?
AZ: En büyük maceramı Almanya’ya adım attığım anda yaşadım. Almanya’ya ilk olarak bir gece vakti gelmiştim ve çok korkunç bir gece oldu benim için. Beni karşılayacak kişileri tanımıyordum. Hatta kimin evinde kalacağımı da bilmiyordum. Annem bana İstanbul'da havaalanındayken irtibat kurabileceğim bir telefon numarası verdi. Tabii ben oradaki heyecanla telefon numarasını yanlış almışım. Bir rakam eksik yazmışım. Kendi hattım da yurt dışında geçerli olmadığı için oraya gidince bir Türk'ten rica edip o telefon numarasını arayacak ve geldiğimi haber verecektim. Ama maalesef telefon numarası yanlış olduğu için ben kimseyle iletişim kuramadım. Ve o gün yolcuların çıkış yaptığı kapı değişmiş. Beni karşılayacak kişi farklı bir kapıda bekliyordu ve birbirimizi bulamadık. Ben bir saat boyunca tek başıma ağlamıştım. Bu benim için bayağı kötü bir başlangıç olmuştu.
EL: Peki Almanya'da sizi en çok zorlayan şey genel olarak ne?
AZ: Spesifik olandan başlayayım. Ayağımı burktuğum için son bir hafta beni çok zorladı. Sırası gelmişken bana geçmiş olsun diyen tüm takipçilerime (?) teşekkürlerimi yolluyorum. Bunun haricinde, genel olarak beni zorlayan şeylerden birisi alışveriş yapmak oldu. Alışveriş yaparken alacağım şeyin burada mı daha uygun, Türkiye'de mi daha uygun olduğuna karar vermek zor gerçekten. Ayrıca marketlerde de çok fazla çikolata seçeneği var. Bu da beni zorluyor, hangisini seçeceğine bir türlü karar veremiyorum.
EL: Peki sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?
AZ: Beni en çok şaşırtan şey, okulların kantinlerinde, hatta bazı küçük marketlerde normal suyun satılmaması oldu. Sadece “mineralwasser” dedikleri asitli sular satılıyor ve Almanlar sürekli bu suyu içiyorlar. Bu beni çok şaşırtmıştı.
EL: Teşekkür ederim. Şimdi de Frankfurt hakkında biraz konuşalım. Dolu dolu 12 gün geçirdiğimiz bu şehirde en sevdiğiniz yer neresiydi?
AZ: Römer Meydanı en sevdiğim yerlerden birisi oldu. Çok eski tarihlere dayanıyordu oradaki evler, binalar. Bir sürü hediye dükkânı vardı. Her yer kafeler ile doluydu. Ve tabi buradaki sanat, müzik. Sokak sanatçılarını izlemek çok keyifliydi. Pandomimler vardı. Santur çalan vardı, saksafon çalan vardı, keman çalan vardı. Çok sevdim.
EL: Frankfurt'tan ayrılıyoruz. Düşünceleriniz neler?
AZ: 10 gündür burası gerçekten yuvamız haline geldi. İkimiz burada başımızın çaresine bakmayı, bir şekilde yaşamayı öğrendik. Buradan ayrıldığım için üzgünüm. Frankfurt’ta turist olmak çok hoşuma gitti.
EL: Peki sizce her seyahat eden turist midir? Ya da turist olmak için ne gerekir?
AZ: Turist olmak için o yerin tarihini öğrenmeye, orayı keşfetmeye dair içinizde bir heves olmalı. Her gezen turist olmaz bence. Biz bir sürü müze gezdik ve hakkını vererek gezdik. Bizim üç saatte gezdiğimiz müzeleri yarım saatte gezenler de vardı. Yani onlar sadece sanırım fotoğraf çekilmeye girmişlerdi. Yani her gezen turist olmuyor.
EL: Son olarak Türkiye'yi özlüyor musunuz? Öyleyse en çok neyini?
AZ:Türkiye'yi özlüyorum. Tabii ki özlüyorum. Aslında Türkçe konuşmayı özlüyorum derdim. Ama burada zaten çok Türkçe konuşan duyuyoruz. Ben ailemi özledim, arkadaşlarımı özledim.
EL: Teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
AZ: Beni bloguna konuk ettiğin için ben teşekkür ederim. Son olarak şunu eklemek istiyorum, yaklaşık bir haftadır iğnelerimi Elif yapıyor ve eli gerçekten çok hafif. (Bunu kendi özgür iradesiyle söyledi.) Diyeceklerim bu kadar. Takipte kalın!

Comentarios