top of page

Almanya Günlükleri-13

  • Yazarın fotoğrafı: Elif Leyal
    Elif Leyal
  • 3 Ağu 2022
  • 2 dakikada okunur

Yolun çeyreğindeki Cahit Sıtkı gibiydim bu sabah. “Benim mi Allah’ım bu yorgun yüz, ya gözler altındaki mor halkalar?” Günlerdir doğru düzgün aynaya bile bakmadığımı fark ettim. Kendimle ani bir karşılaşma oldu.


Uzun mülahazalar sonucu kendimi kalkmaya ikna etmiştim. Hazırlanacaktım. Bugüne son bir müze planlamıştım, Frankfurt’ta ayak basmadığım yer kalmasın diye. Ama yorgundum. Yüzüm bunu onaylıyordu. En önemlisi düzensiz besleniyorduk. Zehra’nın röportajda bahsettiği gibi sürekli “bu akşam ne yiyeceğiz?” düşüncesi vardı aklımızda. İkinci olarak aldığımız uyku yetmiyordu. Gün içinde bir o tarafa bir bu tarafa sürüklediğimiz bedenlerimiz, tam dinlenemeden aynı temponun içinde buluyorlardı kendilerini. Elbet bunun bir intikamı olacaktı. Frankfurt’ta girilmedik delik bırakma pahasına geri yattım. Çünkü bedenim, hatta vücudum diyeyim, bu haliyle akşam çıkacağımız uzun yolculuğu kaldıramazdı.


(Beden/ vücut ayrımı nereden kulağıma çalındı hatırlamıyorum ama bence üzerine düşünmeye değer. Benim zihnimde şöyle yer etmiş: Beden, insanın cismanî tarafı, et ve kemikten (bunun ötesinde topraktan) müteşekkil. Vücut ise وَجَدَ (var olmak) kökünden, mevcudiyet iddiası imliyor. İnsanı “mevcut” kılan da yalnızca eti olmasa gerek.)


Tekrar uyandığımda vücudum göreve hazırdı. Hızla toparlandım. Zaten önceki geceden çoğu şeyi düzenlemiştim. Yine de oradan ayrıldığımızda “Kesin bir şey unuttum” düşüncesi zihnimde yankılanmaya başladı. Her yeri defalarca kontrol etmiş olsam da, bu düşünce beni bir şekilde kıskıvrak yakalıyor. Derken yolculuk başladı.Toplam 5 aktarma yaptık ve 7.5 saat sürdü. Önce otobüsle Russelsheim istasyonuna, oradan trenle Frankfurt merkez istasyonuna geldik. Bu zaten rutinimiz olmuştu. Asıl macera hızlı trene binmemizle başladı. ICE isimli trenlerde maalesef (çok maalesef) 9-euro bilet geçerli değil, ayrı bilet almanız gerekiyor. Biz yine günler öncesinden bir marketten bilet kodu aldık ve rezervasyon yaparak biletimizi nispeten ucuza getirdik. İnsan çok parası olmayınca her sistemin yumuşak noktasını bir şekilde buluyor.


Hızlı trenimiz 25 dakika gecikse de bize konforlu bir yolculuk sunarak kendini affettirdi. Sağımız solumuz Almanya’nın pitoresk manzaralarıyla çevriliydi. (Hızlı tren dediğime bakmayın, dışarıyı çizgi çizgi yapacak kadar da hızlı değildi.) Bu yolculukta bir hikaye yazmayı tasarlamıştım. Fikrim de hazırdı, ama bir türlü olmadı. Olduramadım. İki başarısız taslak çıkarttım, ikisinin de gidişatı içime sinmedi. En sonunda pes edip yolun geri kalanında biyoloji çalıştım. (İnanması güç ama hala lisedeyim. Sanki uzadıkça tadı kaçtı. Güldük, eğlendik artık üniversiteye geçelim haydi. Birtakım boş serzenişler.)


Hızlı tren bizi Hannover’e getirdi. Oradan aktarma yapmamız gerekiyordu. Bineceğimiz tren: S5, istasyondaki bilgilendirme tabelaları: < S1-S4, S6-S9 >. Bizim tren nedense evlatlık kalmış. İstasyonun en bakımsız köşesinde üç beş yolcusunu almaya geliyor. Nereden bineceğimizi bulmak ilk başta biraz zor oldu. Ancak artık profesyoneliz. Bineceğimiz treni koklayarak bile buluruz evelallah. (Bir tane daha “ben yarın kaybolacağım” cümlesi.) Yolculuğumuzun devamı sorunsuz geçti. Nihayetinde Paderborn’a ulaştık. Yeni şehirlerin yeni tatları var. Asıl gezi şimdi başlıyor.

 
 
 

Comments


Yeni Yazılardan Haberdar Olmak İçin:

Thanks for subscribing!

İki Satır Da Siz Bırakın

Yakında Görüşürüz!

Tüm hakları saklıdır İzinsiz kopyalanamaz.

bottom of page