top of page

Almanya Günlükleri- 5

  • Yazarın fotoğrafı: Elif Leyal
    Elif Leyal
  • 27 Tem 2022
  • 3 dakikada okunur

Başta ciddiye alınmayan, günlük telaşın içinde eriyip giden o küçük pürüzleri bilirsiniz. Halının altına süpürülen kırıntılardır onlar, ödevdeki içinize sinmeyen cümlelerdir. Mecbur kalmadıkça (örneğin evi karınca basmadıkça ya da öğretmeniniz sarıyla ödevi boydan boya çizmedikçe) onları görmezden gelme eğilimindeyiz. Homo ignorus. Bunların çoğu geri dönülebilir hatalardır (bana soracak olursanız ölüm hariç her şeyin geri dönüşü vardır). Sadece bazen biraz pahalıya patlayabilir. Mesela 400 euroya. (Spoiler: Ödemedik.)


Zehra’nın ayağı burkuldu. Sabah trene giderken oldu bu, diğer detayları mühim değil. Görünüşte ufak bir tökezleme. Nazar dedik. Almanya gezimizin küçük bir pürüzü. Halının altına süpürdük, hayatımıza devam ettik. O staja, ben Nationalbibliotek’e (Ulusal kütüphane) gittim. Trenlerde internet var (böyle söyleyince çok normal oldu ama Marmaray’da internet olduğunu bir düşünün), yolda giderken bilgisayardan kaydolmuştum kütüphaneye. Gittim, kapıda yaz döneminde Frankfurt’taki bütün kültür-sanat etkinliklerinin tanıtıldığı broşürler vardı. Festivaller, konserler, açık hava tiyatroları ve sinemalar, hatta tüm müzelerdeki sergilerin olduğu kitapçıklar kategorilere ayrılıp ziyaretçilerin ilgisine sunulmuştu. Arayıp da bulamadığımız bir nimet. Hepsinden aldım tabi. Yaklaşık bir saat sonra artık kütüphaneye girmeye hazırdım.


Önce kapıdaki görevlinin yönlendirmesiyle çantamı (içinse atıştırmalıkları ve suyu bırakarak) dışarıdaki dolaplara koyup kilitledim. (”Dolaba 4 euro ödemeniz gerekiyor” dedi görevli, gözlerimdeki tereddütü mü gördü nedir “merak etme eşyalarını alırken geri alacaksın” diye ekledi çabucak.) Bilgisayar ve diğer çalışma materyalleri kütüphane tarafından verilen şeffaf çantalara koyuluyor. Üç kontrolden geçiyorsunuz. Girdim derdimi anlattım, tek seferlik ziyaret için geldiğimi, düzenli olarak kütüphaneyi kullanmayacağım için kart çıkarmamalarında ya da geçici giriş kartı vermelerinde benim açımdan sorun olmadığını söyledim (Normalde internetten kayıt yapınca basılı kart talep etme hakkınız oluyor.) Görevli kadın bu teklifim karşısında neredeyse dehşetle baktı bana. Nefes bile almadan konuştu. Yokefendimbirseferlikbileolsakendikartımolmasıgerekiyormuşbilmemne. Dedim tamam ben sizin için söylemiştim. Durduk yere bir yıllık Nationalbibliothek kartım oldu. Gider gelir kullanırım artık.


Biraz kütüphaneden bahsedeyim. Bundan birkaç hafta önce en yakın arkadaşım bana Ankara’daki Millet Kütüphanesi’ni gezdirmemiş olsaydı kesinlikle kalbimi fethedebilirdi. Yine de haksızlık etmek istemiyorum, binası ve sistemi gayet güzel. Kitapları biraz inceledim fakat Almancaları beni çok aşıyordu. Zaten ansiklopedi kütüphanesiydi desem yeridir. En çok etkilendiğim bölüm kesinlikle Alman tarihi bölümü. Raflar dolusu ansiklopedi, her biri Almanya’nın bir ya da iki yılını kapsıyor. Diğer konudaki ansiklopediler pek kapsamlı değil, örneğin biyoloji rafları birkaç temel kaynak haricinde boş kalmıştı. Raflar arasında dolaşmayı bitirince oturdum manzarası güzel bir masaya. Öylece oturabildim. Halbuki adabı vardır öyle bi masaya oturmanın. Bir köşe kapmaca oynanır, alın teriyle kazanılır, öyle kolay değildir. Kimse manzarayı umursamıyor gibiydi. Hatta kimse birbirini görmüyor gibiydi. Kütüphane o kadar sessizdi ki neredeyse kalp atışlarımı duyabileceğim sandım. Ne yaptım? Biriken işleri, bir daha ertelediğimde baş edebileceğim kıvama getirdim önce. Almanya sokaklarında içinizde Bitirme Teziyle gezmek nedir bilir misiniz? Sonra uzun zamandır aksattığım rutinleri yaptım.


// Mail okudum mesela. Bir baktım ki websitem üzerinden gönderilen mesajlar; yazılarıma yorumlar, eleştriler. Hepsini dikkatle okudum. Kendi çapında küçük bir dijital köydü Leyalî, şimdi utanmasa metropol olacak. Çalış biraz muhtar efendi dedim kendime, yazdığım ama buraya yüklemediğim hikayeleri de arşivime ekledim (yalnız bunu yaparken ilk başta bildirimleri kapatmayı unuttuğum için size mail gelmiş olabilir, ciddiye almayın.) Yarısından fazlasını tanımadığım yüzlerce insan, hayatlarından bir miktar ayırıp yazılarımı okumuşlar, okumuşsunuz. Üzerimi örtecek bir kurgu, bir hikaye olmaksızın, ben, sadece ben varım bu satırlarda. Ve bunca gözü üstümde hissetmek benim için korkutucu diyebilirim. Göz yargılar, göz asar keser çünkü. Benim gibi geveze bir kızın anlattıklarını dinlemeye (görmeye?) değer bulan bütün gözlere teşekkür ederim. //


Fark ettiyseniz bu yazıyı karıncalar basmaya başladı. Hani o sabahki küçük tökezleme meğer ki küçük değilmiş. Zehra’yı apar topar hastaneye getirdik Zeynep ablayla beraber (bkz. gün1) Röntgen çektiler. Sardılar. MR istemişler? İçimde bir panik. Biz bu tetkik ve tedavilere ne kadar ödeyeceğiz? İşte 400 euro lafı burada karşıma çıktı. Beyin fonksiyonlarım durdu. İyi ki de durmuş, bu beni 400 x 18 işlemini yapmaktan kurtardı. Derken içime ilham oldu herhalde, bir anda yerimden sıçradım: Seyahat sigortamız var! Vize için zorunluydu, yaptırmıştık. Fakat bu sefer zamanında halının altına süpürdüğümüz başka bir şeyle yüzleştik. Seyahat sigortası olsa ne olur, yanımızda değil. Gitmeden önce çıktı alıp çantaya koyalım diye konuştuğumuz, ancak asla yapmadığımız bir eylem. Diken üstünde geçirdiğimiz bir süre sonunda Türkiye’den dijital olarak ulaştık gerekli belgelere. Siz siz olun, vizeye verdiğiniz tüm belgelerin bir kopyasını yolculuğunuz sırasında yanınıza alın. Homo ignorus bildirdi.


Hastanedeki işimiz saatler sürdü. Halbuki tedavi namına pek bir işlem yapmamışlardı. Sağlık hizmeti ciddi manada yavaş. Her uygulamanın kendi prosedürü var ve prosedürler arasında uzun boşluklar var. En çok ilgimi çeken şeylerden biri, bu talihsiz olay Zehra staja giderken olduğu için “iş kazası” olarak kayıtlara geçti. Beni de tanık yazdılar. Zehra’nın telefonuna kendimi “Tanık” diye kaydedeceğim. Önümüzdeki birkaç günü dikkatli geçireceğiz, tahminen daha düşük tempoda. Siz yine de gözlerinizi dört açın.

 
 
 

コメント


Yeni Yazılardan Haberdar Olmak İçin:

Thanks for subscribing!

İki Satır Da Siz Bırakın

Yakında Görüşürüz!

Tüm hakları saklıdır İzinsiz kopyalanamaz.

bottom of page