top of page

Cevizlik

  • Yazarın fotoğrafı: Elif Leyal
    Elif Leyal
  • 28 Kas 2021
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 27 Oca 2023


İthafımı geri alıyorum.

Pek çok farklı tür kafes vardır. Kimileri bir kol boyunu geçmez, elinize alıp taşıyabilirsiniz. Kimileri de öylesine büyüktür ki gözlerinizi ufka diktiğinizde kafesin soğuk demirleri gökyüzünün bir parçasıymış gibi gelir.


Ben 15 senedir bu şehirdeyim.


Yılın en sevdiğim zamanları sonbahardır. Eylül bitmeye yaklaştı mı, soluğu köyümde alırım. Kafesin demirlerinin arasından sıyrılıvermişim gibi gelir. Hürriyetimin iki haftalık ömrü olduğunu düşünmek istemem, yalnız düşüncelerime söz geçiremediğim de olur. Bir isyan dalgası kabarırsa içimde “İnsan gözünü karartıp gidemez mi?” diye sorarım. Şehri, hayatımda bir ayrıntıya dönüştürerek cezalandırmak isterim. Boğazıma kadar insan sesiyle dolu gövdemi ancak böyle teselli edebilirim çünkü.


Otobüsten indiğimde sonbaharın kışı kıskandıran ayazı yüzüme çarptı. Muhtemelen benimle yaşıt bir dolmuş oflaya puflaya yanımdan geçti. Yolda uyuduğumdan yürümeye karar vermiştim. Tarlaların arasından kıvrılan yolda yavaş adımlarla yürüdüm. Acelem yoktu.


Caddeler boyunca insanlar örselendikleri yerlerinden birbirlerine kenetlenerek akar, akarlardı. Kimi zaman bir de bakmışım ben de aralarındayım. Halbuki, hayatı durdurulamaz bir akış anında fark etmekten ödüm kopar.


Bundan olsa gerek, attığım her adımın tadına varıyor, çevremde akıp giden uçsuz bucaksız arazilerin kime ait olduklarını hatırlamaya çalışıyor, hatırlayamadıkça ah vah ediyordum.


Dedemin babası öldüğü vakit dönüm dönüm arsa bırakmış çocuklarına. Dedem henüz küçükmüş. Aklı ermediği için bir avuç toprak düşmüş hakkına. Dedem toprağını çok sevmiş. Sıra sıra ceviz ağaçları dikmiş, kendisiyle birlikte boylansınlar diye. Ağabeylerinin toprakları zaman içinde ya satılmış ya bakımsızlıktan kurumuş gitmiş.


Ben küçükken cümbür cemaat gelirdik ceviz toplamaya. Annem babam henüz sağdı. Sabah namazından sonra başlar, ikindide bırakırdık. En çok dedem çalışırdı. O zaman sakallarına kar yağmamıştı. İlk diktiği ağaca kimseyi dokundurtmaz, cevizlerini olanca şefkatiyle yalnız kendi toplardı. Cihana sığmayan adam, el kadar toprakta huzur bulurdu.


Her çocuğuna bir ağaç diktirmiş. Sonra kardeşimle bana da diktirdi. Yine bir sonbahar sabahında gittik bahçeye. Babaannemin gözleri iyi görmediğinden kenarda oturmuş, el yordamıyla önüne koyduğumuz cevizleri ayıklıyordu. Geri kalanların kimi ağaçların tepesine çıkmış, kimi aşağıya örtüler sermekle uğraşıyordu.


Dedem iki ceviz fidanıyla yanıma geldi. Birini bana, ötekini kardeşime verip dikmemiz için yer gösterdi. Çukurunu ellerimle kazmıştım. Can suyunu verirken bildiğim iki duayı okuyup var gücümle üfledim. Soluğu babaannemin yanında aldım. Elinden tutup fidanımın başına getirdim. Bir kez de o üfledi. Artık gönlüm rahata ermişti.


O sırada bir çarpma sesi duyduk. Hemen ardından da halamın tiz çığlığını. Dedem yerde yatıyordu. Topladığı cevizler dört yana saçılmıştı. Bir an yanımda olan babaannem öbür an dedemin başındaydı.


Kalabalığın arasından dedemi görmeye çalıştım. Halamın kısa, kesik iç çekişlerini duyuyor, babamın kireç gibi yüzüne bakıyordum. Dedeme iyice sokulduğum bir an babaannemin titreyen sesini duydum “İyi ol İhsan.”


Yıllardır kulaklarımdan silinmeyen bu cümle, biriktiğini fark etmediğim gözyaşlarımı serbest bıraktı. Allah’ım lütfen dedem ölmesin diye diye nefesim kesilene dek ağlamıştım.


Dedemin vefatından yalnızca birkaç hafta sonra çıkan fırtına, dedemin ağacını kökünden söküp bir tarafa fırlatmıştı. Başkasına sözünü etsem güler yüzüme belki, ama o ağacın katilinin fırtına değil vicdan azabı olduğunu düşünmüşümdür hep.


Yine gözlerim yaşardı. Bu yoldan her geçişimde muhakkak olur. Elimin tersiyle ıslanan yanaklarımı sildim. İşte şu arsa Cemal Dayı’nın, az ilerideki bizim Topal’ın. Yalnız hepsi boş. “Niçin ekmemişler acaba, muhakkak vardır sebebi” diye diye iki küçük tepe aştım. Bizim cevizliğe vardım.


Bakımsızlıktan dört bir yanını yabani otlar sarmıştı. Sırt çantamdan büyükçe, ağzı büzgülü bir torba çıkardım. Cevizleri toplamadan babaannemin kapısını çalmaya haya ederim. Köye gelmem için tek sebebim babaanneme ceviz götürmek. O da olmasa kim çekip alır beni şehrin kafesinden. Dedemi toprağa verdikten sonra görmeyen gözleri iyice kapandı. Gece boyu küçük seccadesini ıslatırdı. Gerçekten de küçük bir seccadeydi. İçten gelen bir dürtü, boyunu aşan işlerden uzak tutardı babaannemi.


Elimde torba, artık basamakları çürümeye yüz tutmuş merdiveni ilk ağaca dayadım. Sağ baştan sırayla cevizleri toplamaya başladım. Cevizlerin dış zarı elimi siyaha boyadıkça şehrin günahlarını sildi bir bir.


Dedemin babaannem için diktiği ağaca geldiğimde tam ortasından derince yarılmış olduğunu gördüm. Merdiveni dayasam ikiye ayrılacağından korktum. Ağacın o görüntüsüyle içimi tarif edemeyeceğim bir sıkıntı kapladı. Daha tepesine çıkılacak ağaçlar olmasa koşarak giderdim babaannemin yanına. Şüphe, ince kabuklu bir cevizin üstündeki çatlaktan içeri giren kurt gibi kemiriyordu içimi.


Bir avuç ceviz ancak topladım. Torbamın dibini bile kaplamamıştı. Canım iyiden iyiye sıkıldı. Neredeyse koşar adım geçtim ağaçların arasından. Tam çıkacakken aklıma kendi ağacım geldi. Gözüme çarpmamıştı. Ne haldeydi acaba?


Merakım ağır bastı. İçimdeki sıkıntıyı bastırarak usulca gittim ağacımı diktiğim köşeye. Ağacım yerinde yoktu. Yerden fışkıran otları biraz eşeleyince buldum ince gövdesini. Kim bilir ne zaman devrilmişti. Oracığa, ağacımın yanı aşına bağdaş kurup oturdum. Yabani otlar sağıma soluma değdikçe ateş gibi yakıyordu tenimi. Bir süre öylece oturdu. Neden sonra kafamı kaldırdım.


Yıllarca bağrında huzur bulduğum Cevizlik, ortası yarık ağaçların çevrelediği bir kafes olmuştu.


Ben 15 yıldır bu kafesteyim.

 
 
 

Comments


Yeni Yazılardan Haberdar Olmak İçin:

Thanks for subscribing!

İki Satır Da Siz Bırakın

Yakında Görüşürüz!

Tüm hakları saklıdır İzinsiz kopyalanamaz.

bottom of page